Rush!

Burak
10 sene önce

Rush, kesinlikle harikulade, muazzam bir film. Akıl Oyunları‘ndan bu yana hiç bir film beni bu kadar etkilememişti. Rekabet etmenin yanında hala dost da kalabilmeyi göstermesinin yanısıra hayatımızdaki dostukları, ahbaplıkları sorgulatmıyor değil. Ölesiye rekabet eden iki yarışçının, aslında ne kadar -çoğumuzun sahip olamadığı kadar- iyi bir dostluğa sahip olabildiğini en çarpıcı şekliyle görebiliyorsunuz filmi izlerken. Neyse, daha fazlası filmde. Özetle, izleyin!

İnsanlar!

Uzun zamandır yazmayı planlayıp da bir türlü elimi klavyeye götüremeyişimi bu filmden sonra -zaten çoğunlukla filmlerin etkisindeyken gelir böyle yazıların ilhamları- nihayet kırdım. Başlıyoruz.

Lisede bir arkadaşım bana, çıkar ilişkisi konusunda fikrini söylemişti. ‘Çıkarı kalmadığı zaman bir anda başkalaşıyor insanlar.’ minvaline bir şeydi söylediği. Zamanla bunun ne kadar doğru olduğunu öğrendim ancak tespiti ne kadar doğruysa da eksikti. Sadece çıkarı olmadığı zaman değil, aynı zamanda yeni bir çıkar ilişkisinde insanlar değişiyordu. Kendimce bu duruma bir çözüm aramaya başladığımda aslında oldukça kolay bir yolu olduğunu öğrenmem fazla uzun sürmedi.

Beklentiler, Hayal Kırıklıkları.

İnsanlar ile ilgili beklentilerinizi ne kadar azaltırsanız hayalkırıklıklarınız da o kadar azalıyor. Aynı şekilde kimse için özel bir durumunuz olmadığını da kabul etmelisiniz mesela. Yapmak zorunda olmadığı bir konuda ‘bunu ben söylersem yapar / eder’ diye kendinizi şartladığınız zaman aksi durumda beklentinizin gerçekleşmemesinden dolayı hayal kırıklığı ve o kişiye olmadık kırgınlık besliyorsunuz, besliyoruz. ‘benim için bunu nasıl yapmaz?’ demek yerine ‘benim için bunu yapmak zorunda mı?’ diye sorup kendinize verdiğiniz cevaba göre beklentinizi belirlerseniz, sorunlarınız daha sorun olamadan yok olup gitmesin mi?